ADNAN ÖZER BİYOGRAFİ

1957 yılında Tekirdağ’da doğdu. İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi Basın Yayın Yüksek Okulunu 1991’de bitirdi. Çalışmalarını yayınevlerinde editörlük yarak ve kendi kurduğu Era Yayınlarını yöneterek sürdürdü. Yeni Türkü, Üç Çiçek, Stüdyo İmge, Armoni, Gendaş Kültür, Everest, Cadde yayınevlerinin kurucularındandır. Üç Çiçek, E, Kaçak Yayın, Vapur Edebiyat gibi birçok edebiyat dergisi çıkarmıştır. Nokta Dergisi, Radikal ve Akşam gazetelerinde çalıştı. İlk şiiri “Savaşçının Tolgasındaki Kuş”, İlerici Yurtsever dergisinde 1977 yılında yayımlandı. Ardından Yaşar Miraç’ın çıkardığı Yeni Türkü adlı şiir dergisinde şiirleri yer aldı. 1980 Devlet Güzel Sanatlar Akademisi Kültür Şenliği şiir yarışmasında birincilik ödülünü, Zaman Haritası kitabıyla da 1992 Cemal Süreyya Şiir Ödülünü kazandı. Uluslararası İstanbul Şiir ve Edebiyat Festivali ve polisiye festivali İstanbul Kara Hafta’nın kurucularındandır.

KÜÇÜKPAZAR, 1976

Çay küspesi kokan işsiz kahvelerinde

uyudum uyandım -İstanbul sisli.

Sabah olur cam ışımaz günler, haftalar…

Ergendim, hallaç oldum peykelerinde.

Dahası, ayna yanı yaylı çalgılar.

Soldum da sarardım -şarkılar hisli.

Zeyrek altında daha sakalım seyrek…

Martılar size güzel, bize polyester.

Bize küf talazı helalar, perçemli rutubet.

Muşamba günlerdi, mehtabı kırık geceler…

Dahası, kelle başı dumanlı dağlar.

Andım da anmaz olaydım -takvimler isli.

Sabah olur gün ışımaz, bahtsız hanları.

Ocakçıların gözleri esrardan hünnap,

suskunluğun marpucunda dudakları.

Sarhoşları var akşamlarla feryat.

Ordan kaldı aklımda bu berduş şiiri

Ömrümce söylesem ne var…

Hâlâ duyulur içimin geçmiş bir yerinde:

Ayna yanı yaylı çalgılar ben gibi rinde.

YALNIZLIĞA VEDA

Yalnızlığın da ucuna geldim,

sırtımda kederin hançeri,

saplanmadan hep tehditle yürütür beni.

Bilmem neden ve nasıl çıktım bu yola,

vardır elbet başlangıcı bu halin;

ben de bir harmandan savruldum sonunda,

konmasız uçtum peşinden kadın denilen hayalin.

Hayatmış ama asıl beni kandıran cilve.

Yine de bir şey verdi diyemem bana bu derin tasavvur

ve yeryüzü meridyenlerle kestiğim özlü çamur

kerpici iliğimde kurur, ağrısı yüzüme vurur.

Ah ne vedadır ne vebadır ne vebaldir bu!

Gitmek değil, artık dağılmak benimkisi

tozuyan aklım ve hafızamla.

Bitsin artık bu şiirler, bu kitap, bu içe dönük cihannüma

Hayalse katili bir insanın

cesedi vurmaz hiçbir kıyıya.

BOZKIR VEDASI

Bir keder işaretidir bozkırda insan,

imge yüklü bir ağaç, salınır özür vadisinde;

yıkıntı gelir ardından, leş sırtarır tene.

Gün gelip bozkıra çıkınca insan

geniş bir solukla bakar kendine,

bakar varlıkların gözbebeğine:

Yüzünde bidüzüye yağmur,

yollanır Tanrı’nın metruk evine.

Nicedir terk edilmiş, nicedir zamansız,

son bir uğultu bile yok cezadan ve şefkatten.

Bozkıra çıkınca sorar insan, neden,

neden Tanrı bize karşı böyle meraksız…

Bir toz bulutudur bozkırında insan…